“Balkanlar’ı hiçbir zaman tamamen terketmemiş olan milliyetçilik geri döndü”. Tarih uzmanı Prof. Andrey Pantev’e ait olan bu üzücü tespit, Sofya’da önde Bulgar diplomatlarının katılımı ile geçen bir konferansta varılan temel sonuçlardan biri olarak gösterilebilir. “Friedrich Ebert” Alman siyaset vakfı tarafından düzenlenen forumda, Güneydoğu Avrupa’daki süreçler üzerinde duruldu. Konu ile ilgili Vesela Vladkova’nın röportajını sunuyoruz dikkatinize.
Bulgaristan Bilimler Akademisi uzmanı Dr. Bobi Bobev’e göre yüzyıllar boyunca Balkanlar, Avrupa politikası için ücra bölge olmakla birlikte sınır bölgesi de oldu.
“Doğu Ortodoksluk ve Katoliklik arasındaki sınır Balkanlar üzerinden geçiyor. Bu sınır bir nevi medeniyet sınırıdır aynı zamanda. II. Dünya Savaşının sonundan sonra Balkanlar yine sınır bölgesi oldu, bu kez NATO ve Doğu Bloku arasında. 1989 sonrasında gelişmeler sanki doğru yön aldı, fakat bir takım skıntılar da yaşandı, çünkü bunun üzerine bölgede yaşanan her şey eski Yugoslavya’nın kanlı bir şekilde dağılması ile alakalı oldu. Buna rağmen günümüzde bölgenin tarihinde ilk defa bütün ülkeler aynı yönde bakıyor, NATO ve AB üyeliği olmak üzere aynı dış politika hedeflerini paylaşıyorlar. AB olarak bizim hata ettiğimizi açıkça itiraf etmemiz gerekiyor. AB Komisyonu Başkanının Birlik’in genişlemesine 2020 yılına kadar moratoryum uygulamasına ne gerek vardı? Bu negativizmin duyulmasına yol açtı. Buna dair örnek vermek gerekirse, komşu Makedonya’da 2008’de nüfusun yüzde 96’sı AB üyeliğinden yana çıkarken şimdi bu oran yüzde 71’e gerilemiş durumda."
Batı Balkanlar’ın içine kapanması tehlikesinden Ekonomi ve Dış Politika İlişkileri Kurumu Müdürü Lübomir Küçükov da bahsetti. Sözlerine göre genişlemenin Brüksel’in öncelikli hedefi olmaktan çıkmasından öte yeni devletlerin kabul etmesine hiç gerek olup olmamasından söz ediliyor. “Bu durum kamunun tutumu ve reform uygulama hazırlılığı üzerinde olumsuz etki gösteriyor” diyor diplomat. Bazı gözlemciler Batı Balkanlar’ın Avrupa ve Atlantik yapılara entegrasyonunun ertelenmesinin Rusya’nın bölgedeki etkisinin artmasına yol açtığını düşünürken Lübomir Küçükov, bu görüşü paylaşmıyor:
“Ya Avrupa, ya Rusya ikilemi büyük ölçüde uyduruk olup gerçekçi değil, Bulgaristan’da ise bu ikilem sırf iç siyaset amaçları doğrultusunda kullanılıyor. Bütün bölge ülkeleri Avrupa ve Atlantik yapılara bütünleşme hedefini açıkça bildirmiş bulunuyorlar. Evet, Rusya, en az son 250 yılda Balkanlar’da hep etken olmuştur, fakat bence son 25 yıl içinde Rusya bölge ülkeleri için alternatif değil, çünkü enerji hariç ekonomik kaynağı olmayıp Soğuk Savaş döneminden farklı olarak artık ideolojik alternatif de sunmuyor. Rusya’nın bölgeyi bölme potansiyeli yoktur” diyor Lübomir Küçükov ve gündemde olan başka bir probleme işaret ediyor:
“Balkanlar’daki ılımlı İslam radikal İslam’ın Avrupa’ya girmesi önünde baryer olacak mı, yoksa ılımlı İslam da radikalleştirilmek mi istenecek’ Radikal İslam hiçbir zaman Balkanlar’da faktör olmadıysa da alternatif haline gelmesi riski ortadadır. Bölgeden olup “İslam Devleti” saflarında savaşan erlerin sayısına ilişkin veriler endişeye sebep veriyor" şeklinde konuştu Küçükov.
Bazi siyasi gözlemciler bölgemizde islamlaştırma tehlikesinin daha 90’lı yıllarda küçümsenmiş olduğunu düşünüyorlarsa da Balkanlar’daki müslümanların fanatik dinci olmadıklarının bilinmesi gerekiyor. Makedonya, Kosova ve Arnavutluk’tan celbedilen erler, herşeyden önce yoksul insanlardır.
“NATO ve AB’nin esas hatası, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’nın kalkınmasına dair Marshall planı yapıldığı gibi bölgenin sosyal ve ekonomik perspektifine dair bir plan çizmedikleridir, diyor diplomat Valentin Radomirski ve şöyle devam ediyor: Entegrasyon perspektifinin yokluğundan dolayı bölgenin tampon bölge haline gelmesi tehlikesi ortadadır. Mülteci dalgası, Batı Balkanlar’da yer alan ülkelerin radikalleşemesine yol açarak toplumları sınıyor. Brüksel tarafından bu sorunun üstesinden gelinmesi için bölgeye gerekli destek verilmiyor”.
Çeviri: Tanya Blagova
27 Ekim’de düzenlenen erken genel seçimlerinde oy kullanan seçmenler daha da renkli bir parlamentonun hatlarını çizdi. İlk tahminler 9 partili bir Halk Meclisi yönündeydi, ancak Merkez Seçim Komisyonu(MSK)’nun sandık kurulu protokollerinin yüzde 100’nün..
Sıradaki erken genel seçimler artık arkada kaldı. Geçen erken seçimlere kıyasla katılım oranın biraz daha yüksek olması dışında, siyasi tahminlerde ve politik yapılaşmaların ne olacağı ve nasıl bir kabine ortaklığı kurulacağı sorularına yanıt bulmak yine..
Bulgaristan vatandaşları üç yılda yedinci kez olmak üzere sandık başına geçti. Bu yıl Haziran ayında olduğu gibi, şimdi de katılım düşük. Bulgaristan radyosu Sofya merkezinde anket yaptı ve insanların nabzını yokladı. Ülkeye sağlam bir yönetim..