7
26 Mart günü, 2006 yılında ülkemizin resmi takvime Trakya Günü olarak girmiştir.
Bu tarihte, 1913 yılında Bulgar ordusu o zamanlar "fethedilemez" olarak kabul edilen Edirne kalesini fethetti. Bu mağlubiyetin ardından Osmanlı İmparatorluğu, Londra Barış Antlaşması'nı imzalayarak Balkan topraklarını, galip gelen Balkan ittifak devletlerine bıraktı.

Haziran ayında İkinci Balkan savaşı başlıyor. Bulgar ordusu Makedonya'daki tartışmalı bölgeler için Yunanistan ve Sırbistan'la, Güney Dobruca için de Romanya ile çatışmalara giriyor. Bundan istifade eden Osmanlı ordusu Midyan-Enos hattı boyunca sınırı ihlal eder, Doğu Trakya’yı işgal eder ve Bulgar nüfusunu zorla kovar.
Bulgaristan Trakya Dernekleri Birliği’nden Trakyalılar için 26 Mart tarihinin özgürlük mücadelesinin sembolü, ölen kahramanları yüceltme günü ve aynı zamanda ulusal bağımsızlık uğruna hayatını kaybeden kurbanların hatırlandığı bir gün olduğunu söylüyorlar.

Varna, 8. Piyade Deniz Alayı Anıtı önünde Trakya Günü'nün ve Edirne kalesinin 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında Bulgar ordusu tarafından fethinin 111. Yıldönümü münasebetiyle resmi kutlamaların düzenlendiği şehirlerden biridir.
"En büyük göç dalgaları, Osmanlı - Rus savaşı (1878), İlinden - Preobrajenie Ayaklanması (1903) ve özellikle Balkan Savaşı'ndan (1912-1913) sonra Trakya Bulgarlarının yıkımından sonra, Doğu ve Batı Trakya'da Bulgar nüfusunun sürülmesiyle yaşanır.
Varna “Kap. Petko Voyvoda” Trakyalılar Derneği Başkanı Rumyana Vılcheva, 350 binden fazla Bulgar'ın doğup büyüdükleri yerleri terk ederek anavatana gitmek zorunda kaldıklarını hatırlatıyor. "Bunların bir kısmı Varna ve çevresine yerleşiyor. Şu anda kaç kişi olduklarını söylemek zor, ancak yıllar geriye gidersek, Varna'ya gerçekleşen farklı göç akınlarında belki de 20 binden fazla kişi var. Bundan dolayı, Varna'nın Bulgar “görünümünün”, çoğunlukla Doğu Trakya'dan olmak üzere Trakyalı mültecilerin gelişiyle şekillendiğini belirtmekten gurur belirtiyoruz. Trakyalı mültecilerin torunlarının Varna’nın büyümesi ve inşasındaki rolünden bahsetmeye bile gerek yok."
Foto: BTA, BGNES, Ulusal Askeri Tarih Müzesi, arşivİslâm dini, her insanı belirli hak ve sorumluluklar taşıyan bir şahsiyet olarak kabul eder. Her şeyin sahibi olan ve Mâlikü’l-mülk ismini taşıyan bütün mülkün mutlak sahibi Cenâb-ı Allah, mahlûktın en şereflisi olarak yarattığı insana mülkü üzerinde..
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.
İslâm dinine göre insan mükerrem, hürmet edilen ve saygın bir varlıktır. İnsanın saygınlığı, Allah tarafından yaratılmış olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanın saygınlığı açısından kendi saygınlığını koruyup korumaması pek de önemli değil, o onu..
Beyt-i mâmur istersen ol dil-i rânâyı gör Mescid-i Aksâ dilersen dergeh-i Mevlâ’yı gör Feyz-i esmâ ile kıldı seni Ol âyine çün Gör ne suret..