BNR Hristo Botev programından Zornitsa Gırkova, Dolni Dıbnik kasabasından Denitsa ve Radoslav Getov ailesine konuk oldu.
Genç aile başta salata ve domates olmak üzere, bölgeye has kavun ve karpuz yetiştiriyor. Evin bahçesinde ve tarlada da seraları var.
Sözü önce Radoslav aldı:
“Tarım, çocuk yetiştirmek gibidir. Ekiyorsun, bakıyorsun, hizmet ediyorsun, ta ki meyvelerini toplayıncaya kadar. Nankör bir iş, ama senikendine bağlayan bir iştir.” dedi Radoslav, eşi Denitsa ise “Ancak kendini memnun hissediyorsunuz" ”özlerini ekledi.
Burada özel olarak bitkilerin konuşamaması, nihai sonuçtan memnun değilsen, hata onlarda değil, sende! Çok ilginç bir iş, her zaman öğrenebileceğin şeyler var. Bu sezon sona erdiğinde yeni sezonun hazırlıkları başlıyor. Ölçüp biçiyorsun, neyin nasıl olacağına karar veriyorsun. Tek sözle ilginç!”
Tarımla uğraşmaya ne zaman başladınız ve temelleri ne zaman atıldı?
“Bizde önce de bu işin temelleri atılmıştı. Önce annem ve babam bu işi yapıyordu ve sonra da yavaş yavaş biz devraldık. Gördük ki, bu işin derin bir anlamı var. Elimizdeki bir miktar parayı makinelere, kitaplara yatırdık, öyle ki biraz bilgili olmak ve daha profesyonel bir şekilde bu işle uğraşmak istedik. Ve bugüne geldik, artık 8 yıldır bu işi yapıyoruz! Önceden sıradan genç insanlar gibi yaşıyorduk. Dışarı çıkmak, eğlenmekti amacımız, ardından da yaşam standartımızı yükseltmek amacıyla başka bir işle uğraşmaya karar verdik.Deneme yanılma yöntemi ile buraya kadar geldik ve başardık. Pişman değiliz. Bazı zor günlerimiz oldu”
Zor anlar ne zaman?
Denitsa, bu soruya şöyle cevap verdi:
“Zamanın yetersiz olduğu durumlarda! Çok şey yapmak istiyoruz, her şeyin çok zamana ihtiyacı var, her bitkinin özene ve hizmete ihtiyacı var. İşler sulamakla, otları yolmakla sınırlı değil, onun bağlanması, özelikle de domateslerin koltuklanması, gübrelenmesi, haşarata karşı mücadele edilmesi gerekiyor. Asıl mesleğim muhasebeci. Eşimle birlikte, anne babasının yaptıklarının devamını ve geliştirilmesine karar verdik. Onlar vazgeçince bu işi bize teslim ettiler. Hem işe gitmek, çocuklarımız bakmak ve diğer taraftan da tarımla uğraşmak! Yetiştirdiğimiz ürünleri insanlar beğeniyor, bizler de yetiştirdiğimiz gıdaları tüketiyoruz. Kimyasal gübrenin kullanılmadığını biliyoruz.”
Bu ne anlama geliyor, organik gübre ve ilaç mı kullanıyorsunuz?
Radoslav’ı dinliyoruz:
“Bu göreceli bir şey. Organik üretim, kimyasalları asgari düzeye indirmek, hiç kullanılmadan olmuyor. Anlaşılan bu bitkiler böyle, hiç korumadan olmuyor. Bir yıl denemeye karar verdik ve hiçbir zirai ilaç kullanmadık. Sonuç, trajik oldu. Bu işle uğraşanlara tavsiyem, bir çerçeve içinde bitkilerini korusunlar, çünkü boşuna uğraşmış oluyorlar! Zirai ilaçlama yapılmadan olmuyor, bunu istesek veya istemesek de. İnsanlarda olduğu gibi, tüketiyoruz, vitaminlere ihtiyacımız var, aynı şekilde bitkiler de öyle. Bitkiler de beslenme, su ve hizmet istiyorlar. Her gün de haşaratın bitkilere saldırılarını takip etmek gerek. bu bir bilim dalıdır, bizler ne kadar da profesyonel olmasak da, yıllar zarfında tecrübe sahibi olduk. Domates yetişitrmekte bir sistem kurduk ve her yıl bir şeyler ekliyoruz!”
Denitsa her iki işi nasıl yürütüyor?
“Muhasebecilik mesleğimi seviyorum, tarımı da seviyorum. İkisi arasında kaldım. Tarımı burada öğrendim. Radoslav’ın annesi bana bitki yetiştiriciliğini öğretti. Hangisini koparmam gerekiyor, domatesleri ne şekilde bağlamam lazım. Gerçekten düşük verimliler. Bu domatesi tohumundan yetiştirmek için aylar gerekiyor. Sonunda 4-5 domates veriyor, ama tadı inanılmaz, çok ince zarları var ve kocaman oluyorlar. “
Domates cinsi konusu son zamanlarda büyük önem taşımaya başladı.
Bu konuya Radoslav açıklık getirdi:
“Bizler 2-3 cins domatese odaklandık. Tohumları satın alıyoruz, kendimiz yetiştirmiyoruz. Çünkü lisanslı şirketlerden satın almak daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Hibrit tohum deniyor, bu ne demek oluyor, laburatuvardan geçiyor, denemelerden geçiyor. Bu demek. Yanı yetiştirirken bu bitkiyi koruması da sağlanmış demektir. Eski cins domatesleri tercih ediyoruz. Bunlar “Rozova magiya”, “Rozov luks” “Rozali”, ki bunlara bizim deyimimizle “köy domatesi”. Büyük, lezzetli, doğru düşük verimlidirler. Tarımla uğraşmaya başladığımızda anne-babamın kaldığı yerden devam ettik. Birkaç yıl modern denemeler yaptık ve gördük ki, ters tepki var, yani tekrar eski cins domates yetiştiriciliğine geri döndük. Ve karar verdik- gücümüzün yettiği kadar bu domatesleri yetiştireceğiz.”
Bu işe başlamak için nelere ihtiyacı vardı?
Sözü yine Radoslav aldı:
“Toprak konusunda, bizler kendi kaynaklarımızı toprağa yatırımda bulunduk. Daha doğrusu köy diyoruz, çünkü seraların olduğu yer tarladan farklı. Orada sulama pompalarını ve tüm teçhizatımızı bırakıyoruz. Önce 1 serayla başladık, ikincisi geldi. Şu anda toplam 4 tane seramız var. bizdeki problem şöyle-bir anda çok işi var, ancak çalışacak insan yok. Bazı işleri 2-3 kişi tek başına kaldıramıyor. İş çekici değil çünkü mevsimlik. İnsanlar, 1 ay sonra iş olmayacağını bilerek 1-2-3 gün için gelmek istemiyor. Herkes bunun güvencesini istiyor. Ayrıca makineler, gerekli işlerin çok az bir bölümü yapabiliyor. Neredeyse her şey el işi diyebilirim, hele hele sera yetiştiriciliği söz konusu olunca. Orada yüzde 90’ı el işi. Yani iş gücü başlıca sorun olmaya devam ediyor. Tarımın en güzel yeri, seni sabırlı olmaya öğretmesidir. Bir tohumu ekiyorsun ve yetişinceye kadar sabır ediyorsun. Bizler zamanın gençleri çok sabırsızız. Şimdi anında dilediğimizin gerçek olmasını istiyoruz. Olmuyor! Bizler 2 çocuğumuzu da buna öğretiyoruz. Çalışmayı, çaba sarf etmelerini ve çalışmadan hiçbir şeyin mümkün olmadığını öğretmeye çalışıyoruz!”
Tarımla uğraşmanın faydaları nelerdir?
Radoslav konuya bakın nasıl bir yaklaşım sergiledi:
“Tarım, psikolojik açıdan rahatlama iyi geliyor. Fiziksel açıdan 15-16 saat çalışabilirsin, ancak yatıp sabah turp gibi kalkıyorsun. Psikolojik rahatlamanın öncelikleri çok fazla. Doğru tarm işleri çekici bir iş değil, Ama eğitim açıdan tarlada, bahçede çalışmak çok önemli. Ben mesela bu 8 yıl zarfında çok değiştim. Her açıdan hayatının her alanını etkiliyor. Aynı zamanda planlar kuruyorsun, geleceğe dönük planlar yapıyorsun.”
Sözü Denitsa’ya veriyoruz:
“Radoslav ileri teknik açıdan yürüten kişi, ben aynı zamanda da eve, çocuklara da bakmam gerekiyor. Ama onu her açıdan destekliyorum. Mesela şimdi bunu deneyeceğiz, daha sonra şunu yetiştireceğiz…elimden geldiği kadar yardım etmeye çalışıyorum.”
Sözü salatalara getirelim dedik:
“Bizde herş ey çok tesadüf oldu. Bir arkadaşım bana “Sen neden salata yetiştirmeyi denemiyorsun” diye tavsiyede bulundu. Genelde salata –domates el ele gidiyor. Bundan 3- 4 yıl önce salata yetiştirmeyi denedik, daha sonra ekilen arazileri artırdık. Başarılı olunca bizim çalışabileceğimiz miktarda kaldık. İki üretim arasında bir dengeyi sağladık ve oldu işler. Bu yıl patates yetiştiriciliğini denedik ve amacım erken patates yetiştirmektir. Planlar çok, ama zaman yetmiyor!”
Denitsa ve Radoslav Getov ailesinin yaşadığı Dolni Dıbnik aynı zamanda da kavun ve karpuzları ile ünlüdür:
“Dolni Dıbnik bölgesi bununla ünlüdür. – kavun ve karpuzlarıyla. Mesela yıllar öncesi burada çok fazla kavun ve karpuz yetişrtişricisi vardı. Ama şimdi sayışlarımız çok az. Bu da anne- bababamdan gelenek olarak bize geçti. Hatta dedelerimden kalma diyebilirim.
Bizizm için kavun ve karpuz yetiştiriciliği yoksa, yaz yok demek. Eğer kavun ve karpuz kokusu havada hakim değilse, bizizm için o yaz değildir.”
Hazırlayan: Şevkiye Çakır
Edirne "Trakya Ünivesitesi'nden" tarihçi- araştırmacı Prof. Dr. Bülent Yıldırım Targovişte ve Sofya'da "Bulgarstan'da Türk varlığı" konulu bir panelde konuşmacı oldu. BNR Bulgaristan Ulusal Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü'nün daveti üzerine..
Güllerim kana benzer, Gökyüzü sana benzer, Güzel kızın manisi Kuşlara benzer. “Kısaca” başklıklı iki dilli mani derlemesinin “Aziz Kardeşler Kiril ve Metodiy” Milli Kütuphane'nin “Pismena” klübünün Kasım ayı..
Çocukların ebeveynlerinin bilgisi olmadan kimlik kartlarını alarak onların adına online bahisler yapmaları gibi gittikçe artan endişe verici eğilimlerin izlenmesi, Ulusal Gelir Ajansı NAP ve “Gümrükler” Ajansı tarafından yaz mevsiminde “Ne ste sami”..
Edirne Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yıldırım, 1878’den günümüze kadar Bulgaristan'dan Türkiye’ye..