İslâm dini, insana faydalı olan birçok şey gibi, ateşi de nimet olarak ele almaktadır. Çünkü ateş sayesinde insan ısınmaktadır, yemeğini pişirmektedir ve karanlıktan aydınlığa kavuşmaktadır. Böyle önemli bir nimet olan ateşi Kur’ân-ı Kerim “Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız.” (Yasin suresi, 80. ayet) diyerek ateşe olumlu mânâda dikkat çekip onun Allah ile bağlantısını ve sünnetullah adı verilen tabiattaki kanunlara vurgu yaparak insanı düşünmeye sevk etmektedir.
Her nimet, iyi değerlendirildiği, doğru kullanıldığı zaman insana maddî ve manevî faydalar sağlar. İnsan, nimetleri verene şükrederek Rabbine kulluk görevini yapar. Ancak nimetler, doğru bir şekilde değerlendirilmediği takdirde, uygun bir şekilde kullanılmadığında külfete dönüşür. İnsana yük olur, hatta zarar verir. En basit örnek olarak bıçak nimetini düşünebiliriz. Bıçağı yemek hazırlamakta, meyve kesmekte, vahşi bir hayvana karşı mücadele etmekte kullanırsak olumlu sonuçlar elde ederiz, ama aynı bıçağı bir insana karşı kullanırsak, elimizi kesersek, onunla kendimize zarar vermiş oluruz.
Ateş, nimeti de fayda ve zarar sağlayan bir şeydir. Isınma, pişirme, aydınlanma ve güç kaynağı olarak kullandığımız sürece bize fayda sağlar. Fakat doğru kullanmadığımızda musibet ve belâya dönüşür. Ateş insana tatlı ve hoş duygular yaşatabileceği gibi, elem verici bir azaba da dönüşebilir. Nitekim İslâm, ateşi bir azap aracı olarak tanıtır ve bu amaçla sadece Allah’ın kullanımına tahsis edilmiştir. Allah dışında hiç kimsenin ateşle cezalandırıp acı verme hakkı yoktur. Bu yüzden İslâm’a göre, ateşle yakarak insanı cezalandırma, savaş esnasında bile ağaç ve tarlaları ateşe vermek yasaktır, dinî mesuliyet vardır.
Ateş, birçok nimet gibi hiç farkına varmadan kontrol dışına çıkabilir. O yüzden insan ateş konusunda uyanık olmalıdır. Yoksa hiç farkına varmadan ateş yakıverir. Bu bakımdan Peygamber Efendimiz, ilk bakışta basit görünen bir tavsiyesiyle bizleri ateşe karşı tedbirli olmaya çağırarak “Sizden biri uyuduğu zaman evinde ateşi yanar durumda bırakmasın” der. Çünkü bu durumda evde yanan ateş veya evi aydınlatan mum veya lamba kontrolsüz kalır, dolayısıyla yangın felâketine sebep olabilir.
Günümüzde bilhassa yaz mevsimlerinde yangınların sıkça yaşandığı bir ortamda yaşıyoruz. Binaların birbirine çok yakın olduğu, bina yapımında birçok kimyasal/petrol maddesinin kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda ateşin (kibrit, çakmak, elektrikli eşyalar vs.) kontrolsüz bırakılarak yangına sebep vermesi çok büyük zararlar doğuracağı ve doğurduğu muhakkaktır.
Özellikle yazların çok sıcak geçmesi sebebiyle son zamanlarda tarla ve ormanlarda birçok yangının çıktığını görmekteyiz. Bunları kasıtlı olarak yapan insanlar, insanlıktan çıkmış canavarlardır. Çünkü bu durumda yaktıkları binlerce, yüzbinlerce ağaç ve otun yanı sıra ekosistem içerisinde varlığını sürdüren ve Allah’ın hikmeti gereği bir şekilde dünyaya ve insanlığa fayda sağlayan börtü, böcek, yılan, çıyan ve nice hayvanlar da yanıp kül olmaktadır. Bundan daha büyük canavarlık olur mu?!
Ne yazık ki, yangınlar sadece kasıtlı olarak yapılmaz, bilakis yangınların yüzde 90’ı insanın aymazlığı, ihmalkârlığı ve vurdumduymazlığı sebebiyle meydana gelir. Otlar arasına atılan bir sigara izmariti, ormanda yakılan bir piknik ateşi, yol kenarına fırlatılan bir gazozun cam şişesi, aşırı sıcaklarda arabayı dinlendirmeden kullanmak, traktörü tepe tepe kullanmak gibi, belki de kötü niyetle yapılmayan birçok şey ateş veya küçük bir kıvılcıma sebep olabilir. Bir kıvılcım ise dünyayı yakar...
Onun için her birimiz, hem kendimizi hem tabiatı koruma adına yangın konusunda çok tedbirli olmalıyız. Bebeklere dediğimiz gibi, hele bugünlerde kendimize de “aman dikkat”, “cız” demeliyiz.
Ateşle oyun olmaz...
Fotoğraf: pixabayGüreş, çok eskilere dayanan bir beden terbiyesi ve spordur. Farklı dönemlerde farklı şekillerde ve türüne göre kurallara uyularak yapılan bu spor Türkler tarafından çok rağbet görmüştür. Mertlik, cengâverlik, güç ifadesi ve gösterisi olarak görülen ve ferdî..
İslâm dini, insan dünya ve ahiret saadeti ve huzuru, özellikle de ölümden sonra başlayan ve sonsuz bir hayat olan ahirette kurtuluş, güzel bir hayat ve yüce makamlar sağlamaktadır. Bunun gerçekleştirebilecek imkânları Allah Teâlâ insana sunmaktadır. Ama..
Kur’ân-ı Kerim’de kendisinden söz edilen ve hatta ismini taşıyan bir sure bulunan önemli ve gizemli bir şahsiyet vardır. Lokman adını taşıyan ve hakkında neredeyse bilgi bulunmayan bu şahsiyet, Kur’ân-ı Kerim’in 31. suresi olan 34 ayetlik Lokman..