İslâm dini, insan dünya ve ahiret saadeti ve huzuru, özellikle de ölümden sonra başlayan ve sonsuz bir hayat olan ahirette kurtuluş, güzel bir hayat ve yüce makamlar sağlamaktadır. Bunun gerçekleştirebilecek imkânları Allah Teâlâ insana sunmaktadır. Ama aynı zamanda bazı sorumluluklar da yüklemektedir ki, insan dünya yolculuğu sırasında yanlış yere sapıp kendisine verilen ve verilecek olan nimetleri, güzellikleri ve ayrıcalıkları kaybetmesin. Bu anlamda insane verilen nimetlerden biri namaz kılmaktır. Peygamber Efendimiz bu bakımdan namazı “gözümün nuru”, yani gözüme ışık ve gönlüme sevinç veren nimet olarak görmüştür.
Namaz, Kur’ân’da müminlerin yapmasını en çok istediği ibadet şeklidir. Yani insanın Rabbine bağlılığını, saygısını ve şükrünü ifade etme biçimidir. İmandan sonra Allah, namaz kılmayı emretmektedir. Nitekim namaz kılmak, İslâm’ın beş şartından biridir. Yani namazsız Müslümanlık olmaz ya da sadece kuru bir iddiadan ibaret olmuş olur.
Böyle olunca, duyarlı, düzenli ve sorumlu hareket eden bir Müslüman, yaratıcısı ve kendisini nimetlerle donatan Rabbine karşı bağlılığını ifade edeceği namazını vaktinde kılmak için elinden geleni yapan kimsedir. Müslümanın bu bağlılığı, disiplinli hareketi ve gayreti, hiç şüphesiz, Cenâb-ı Allah tarafından her an ve kat kat ödüllendirilecektir.
Bu açıdan bakıldığında namaz, her zaman bizim Dayanağımız olan çok önemli bir ibadet, Allah ile bağımızı sağlayan metin ve kopmaz bir iptir. Her ibadet gibi, namaz kılmak da Kur’ân ve Peygamber Efendimizin emrettiği, bildirdiği ve gösterdiği şekilde yerine getirilmektedir. Bundan hareketle belirlenen namazın ön şartları, olmazsa olmazları arasında vakit vardır. Cenâb-ı Allah namazları belirli vakitlerde yapılan bir ibadet olarak emretmiştir: “Şüphesiz, namaz, müminler üzerine vakitleri belli olarak yazılıp farz kılınmıştır” (en-Nisâ, 4/103).
Ancak bazı durumlarda Müslüman elinde olarak veya olmayarak namazını vaktinde kılamadığı durumlara düşebilir. Namazı vaktinde kılmaya eda denmektedir, vaktinde kılamayınca ise kaza olmaktadır, yani namazın kazası yapılarak kılınmaktadır. Her hususta örneğimiz ve rehberimiz olan Peygamber Efendimiz, Allah’ın hikmeti gereğince, hayatında iki veya üç defa namazını vaktinde eda edememiştir. Ayrıca uyuyakalmak ve unutmaktan dolayı bir müminin namazını vaktinde eda edememesinden dolayı sorumlu tutulmayacağını da bildirmiştir. Ancak kılınamayan ya da kılınmayan namaz insanın boynunda borç olarak durmaktadır, bu yüzden vaktinde kılamadığı namazını ilk fırsatta kaza olarak kılmakla yükümlüdür.
Bütün İslâmî kaynaklar göz önünde bulundurulduğunda namazı bilerek terk etmek son derece gafilce bir davranıştır, çünkü Cenâb-ı Allah ile buluşmayı reddetmek, ihmal etmek anlamına gelmektedir. Bir anlamda ise namazı kılmamak insanın bu ihmalkârlığını manevî bir cezasıdır, diğer taraftan ise Yüceler Yücesi Allah’ın vurdumduymaz kulunu huzuruna Kabul etmemesidir. İnsan için bundan büyük ceza olur mu?!
Aynı zamanda namazı vaktinde eda etmemek büyük bir sorumluluğu taşımamak ve bunun sonucunda cezaya sebep olacak bir günahtır. Bundan dolayı Müslüman, en azından bu cezaya uğramamak için elinden geldiğince namazını vaktinde kılamaya çaba gösterir. Ola ki namazını vaktinde kılamadı, ilk fırsatta en azından geç bile olsa borcunu ödemek için namazını kaza ederek Cenâb-ı Allah’tan af ve bağışlanma dileyerek onun huzurundaki yerini korumaya gayret eder. Çünkü bilir ki, namazsız Yüce Huzura çıkılmaz…
İslâm dinine göre insan mükerrem, hürmet edilen ve saygın bir varlıktır. İnsanın saygınlığı, Allah tarafından yaratılmış olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanın saygınlığı açısından kendi saygınlığını koruyup korumaması pek de önemli değil, o onu..
22 Eylül 1908'de Prens I. Ferdinand, bağımsızlık bildirgesi ile Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etti ve böylece Üçüncü Bulgar Çarlığı'nın temellerini attı. Bu tarihi olay eski başkent Veliko Tırnovo'da Kırk Azizler Kilisesi’nde gerçekleştirildi, Prens..
Cenâb-ı Allah, İslâm dinini insanlara kendi aralarından seçtiği kul ve peygamber Hazreti Muhammed vasıtasıyla tebliği etmiştir. Onun etrafında yetişen ve her biri yıldız misali olan ashabı, kendisinden öğrendikleri ve gördükleri İslâmî ilke, değer ve..