İslâm kültüründeki mübarek üç ayların ikincisi Şaban ayıdır. Bu mübarek ayın adı, Arapçada “hayra götüren dağ patikası” anlamına gelen bir kelimeden türemiştir. Peygamber Efendimizin övgülerine konu olan bu ayın saygınlığını ifade etmek üzere kültürümüzde “Şaban-ı şerif” olarak isimlendirilmiştir. İslâm kaynaklarında günahların bağışlandığı mağfiret ayı, hataların örtülüp silindiği kefaret ayı olarak ele alınmıştır. Ayrıca bu aya olan özel ilgisinden dolayı Hazreti Muhammed’in özel ayı olarak değerlendirilmiş ve şefaat ayı olarak kabul edilmiştir.
Şaban ayının 15. gecesi olan Beraat Kandili de bu ayda olması ve bu gecede Allah katında insanların rızıkları ve ömürleri belirlendiği için kısmet ayı olarak da ayrı bir yere sahip olmuştur. Bir de Beraat Gecesinde Allah’ın çokça günah bağışladığını, hatta Arap kabilelerinden olup en kıllı koyunlara sahip olan Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısında insanın bağışlanıp arınacağı, hürriyetine kavuşacağı için “azat gecesi” olarak değerlendirilmiştir.
Peygamber Efendimizin Şaban ayına ayrı bir hürmet gösterdiğini gören sahabilerden Üsame b. Zeyd (r.a.), kendisine bunun sebebini sormak niyetiyle “Ey Allah’ın Elçisi! Ben Şaban ayı dışındaki aylarda bu kadar çok nafile oruç tuttuğunu görmedim.” deyince, Hazreti Muhammed (s.a.s.): “İnsanlar, hürmetli aylardan olan Recep ve Ramazan arasında bu ayı ihmal etmektedir. Oysa insanların amelleri, yapıp ettikleri bu ayda Allah’ın divanına çıkarılır. O yüzden ben de amellerimin oruçlu olduğum bir zamanda Allah’a arz edilmesini isterim.” cevabını vermiştir.
Öyleyse bizler de bu mübarek ayda nafile orucu tutalım, sadaka verelim ve bol bol hayır yaparak bizleri Rabbimize götürecek uzun ve ince yolu hayır ve güzellikle döşeyelim.
Bir de içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemi daha kolay atlatmak için bu mübarek ayda geleneğimizde çok önemli bir yeri olan “Delâilü’l-Hayrât” adlı eserde geçen “Salât-ı Tüncînâ”yı çokça okuyalım.
"Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min cemîi’l-ehvâli ve’l-âfât ve takdî lenâ bihâ cemîa’l-hâcât ve tütahhirunâ bihâ min cemîi's-seyyiât ve terfeunâ bihâ indeke a'le'd-deracât ve tübelliğunâ bihâ aksâ'l-gâyât min cemîi’l-hayrâti fî'l-hayâti ve ba‘de’l-memât. Hasbünallâhu ve ni‘me’l-vekîl, ni‘mel mevlâ ve ni‘me'n-nasîr. Gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr."
Anlamı:
"Allah'ım! Efendimiz Muhammed’e öyle salât eyle ki, bize onun hürmetine selâmet verip bütün korku ve belâlardan kurtarsın! Bizim ihtiyaçlarımızı onun hürmetine karşılayasın! Bizi bütün günahlardan onunla temizleyesin! Onunla bizi derecelerin en üsttekine yüceltesin! Onun hürmetine hayatta ve öldükten sonra her türlü hayır konusunda gayelerin, varılabilecek yerlerin en sonuna ulaştırsın! Allah bize her hususta kâfîdir, yetişir, O ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır."
Her ne denli yaşarsa bir kişi, Âkıbet ölmektir onun işi... Böyle özetleyip sonuca bağlıyor şair insanın dünya hayatını. Ve insan, istese de istemese de bu hakikatle bir gün muhakkak yüzleşiyor. Bu büyük hakikatle yüzleşmeyi ve sonrasını şair Yayhya Kemal..
20 Temmuz’da, yazın en sıcak günlerinde Ortodoks Kilisesi Eski Ahit peygamberi İlyas’ı anıyor. Eski zamanlardan beri onuruna kutlama ayinlerinin yapıldığı adına inşa edilen çok sayıdaki kiliseler Halkın İlyas peygambere duyduğu sevgi ve saygının..
Fizik ötesi ile doğru bir biçimde bağ kurma imkânı veren insanlığa gönderilmiş son ilâhî kaynaklı mesajlar bütünü olma özelliğine sahip Kur’ân-ı Kerim’de bizzat Cenâb-ı Allah, “Bana dua edin, size icabet edeyim; benden isteyin ki, size ihtiyacınız olanı..