Bir zamanlar sıra dışı bir semt vardı. Şehirdeki yaşamı birbirine bağlayan Dvoretsa( Kraliyet Sarayı) ve tren istasyonu arasındaki ana yolda bulunduğu için Eski Sofya buradan başlıyordu. Bu alanda insanlar yalnızca buluşup sohbet etmekle kalmadı, aynı zamanda en iyisini yapma niyetiyle başkentin mimari, kültürel ve girişimcilik gelişimini de etkilediler.
Bu yılki "KvARTal" festivali bizi o geçmiş zamana geri götürüyor ve şehrin eski ruhunu hissetmemizi sağlıyor.
Festivalin organizatörü Martina Stefanova şunları belirtti: "KvARTal" girişimi neredeyse 9 yıldır eski merkezin olması için mücadele ediyor, çünkü Sofya bunu hakkediyor.
Başkentte bir ilk olan Eski bohem semtinde hamamın önünde bir çok zanaatkar ve müzayede dükkanı, Uyanış devri evleri bulunuyordu ve burada yaşayan doktorlar ve tüccarların hikayeleri dolaşıyordu. Burası 1920’lerin başında Bulgar sanatın teşvik eden ilk galerilerden biri olan” Altılar Galerisi”nin de bulunduğu bir kültür merkeziydi.
Birçok şey bizi, hafızanın korunduğu ve festivalin adı olan “Eski Sofya’nın ruhu” na götürecek. Amacımız, tamamen yok olmadan ya da değiştirilmeden tarihi gün ışığına çıkarmak ve anlatmaktır.
13-15 Eylül tarihleri arasında başkentiler ve konuklarının, festival için trafiğe kapatılan sokaklarda gezme, tarihi turlara katılma, dönemin müziklerini dinleme, grafiti çizme, retro kıyafetler giyme, retro arabalar geçidinin ve “Geçmişten Gelen Işık” kurulumunun keyfini çıkarma fırsatına sahip olacaklar. Bina sahiplerinin, kurum temsilcilerinin ve politikacıların katılacağı “KvARTal” forumunda kültürel mirasın korunması ve yenilenmesi konusu gündeme getirilecek.
Martina Stefanova sözlerini şöyle sürdürüyor: “En önemli şeylerden biri evleri korumak, ancak bu son derece zor bir iş, çünkü birçoğu kültür anıtlar listesinden çıkarıldı, bir kısmı da yıkım için belirlendi. Ve bu liste açıldığında, semte inşa edilen binaların yüzde 70'inin yıkılıp yeniden inşa edilmesi gerektiği gibi ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor”.
Martina Stefanova buna rağmen umutlu – örneğin KvARTal girişimi gibi sivil çabaların yardımıyla semtinn nasıl değişmeye başladığını görüyor. Bu zebeple bizi, 1911 yılında Rayna Knyaginya’nın kardeşi ve kitap yayıncısı olan Zahari Futekov’un ailesi için inşa edilen ve günümüze kadar korunan en sevdiği binalardan birine götürüyor.
Martina Stefanova: "Onu birkaç ay önce keşfettik. – Ev, “Benkovski” ve “Dondukov” caddelerinin kesiştiği köşede, ağaçların arkasında gizlenmiş olduğu gibi durmaktadır. Bina Secession dönemine ait eşsiz bir sanat eseridir. Günümüzdeki dijital devrime benzer o dönemde ortaya çıkan teknik devrimde, insanlar seri üretimden kaçınmayı ve doğaya dönmeyi amaçlamıştır.
Binalardaki çiçek motifleri tekrarlayan Art Nouveau akımının ortaya çıkmasının nedeni budur. Futekovi’nin evi de kapısından, balkonlarına ve cephesine kadar her şey bir çizim gibidir. En ilginç şey ise “Dondukov” caddesine bakan cephesinde, defne dalları ve Vincit Veritas (Gerçek kazanır) yazılı bir parşömen tutan, kanatlarını açmış bir kartalın bulunmasıdır. Bu da içinde yaşadığımız zaman için çok ilham vericidir.”
Başkentlilerin Bohem semti olarak adlandırdıkları yer, yazarlar cemiyetinin önde gelen temsilcileri- İvan Vazov, Peyo Yavorov, Geo Milev, Boyan Bolgar, gazeteciler ve doktorların gözde yeriydi.
Martina Stefanova sözlerine şöyle devam etti: “O dönemde insanlar daha özgür ve mutlu yaşıyordu çünkü burası aynı zamanda 'Kırmızı fenerlerin semti” olarak da biliniyordu. Chansonette'lerin şarkılarını seslendirdiği birçok cafe chanson vardı.
Erkekler orada toplanır ve iç kısımda - iki kat ve yandaki balkonlar arasında içkilerini yudumlarken sigara dumanı yükseliyordu. Sabah saat 4 gibi işkembe çorbası içmek için yakındaki bir restorana gidiyorlardı.”
Martina Stefanova'ya göre o yıllarda bir Bulgar'ın hayatı keyifli, kültürlü, canlı ve bohemdi. Bu dönem, ilk devlet adamlarının ve toplumu aydınlatanların gelecek nesiller için parlak izler bıraktığı Kurtuluş'tan (1878) sonraki dönemdi. Bulgar entelektüellerinin Avrupa'da seyahat ettiği ve Viyana, Paris ve diğer başkentlerdeki büyük şahsiyetlerle iletişim kurduğu dönemdi.
Martina Stefanova devamla: "Geçen asrın başlarında Ulusal Tiyatro’da ilk çağdaş konstrüktivizm oyunlarının sahnelenmesi de enteresan bir bilgidir. Oyuncular Picasso’nun stiline benzer kostümlerle sahne alırdı.
Şehir ortamı, hepimizi hem maneviyat, hem terbiye, ham haysiyet olarak nasıl etkiliyor ve çağdaş toplumumuzun özürlerinden dolayı onu ne ölçüde sorumlu tutabiliriz?
Martina Stefanova’nın cevabı şöyle: “Son derece düzensiz bir şehir ortamında yaşıyoruz. Geçiş döneminden sonra hızlı bir şekilde kapitalizme geçtik ve Batı’ya yetişmeye çalışırken, yeni zamanın telaşında eğitim ve kültürü geride bıraktık. Yetişme, onların aracılıyla olmalı, biz ise 1944’ten önce doğan her şeyi yıkmayı amaçlayan baskıcı rejimi unuttuk. Bu nedenle, bizim amacımız bu hafızayı geri kazandırmaktır. Zira kültür olmadan değerlerimiz olmaz, eğitimimiz olmaz. Dolayısıyla tarihimiz ve kültürümüz hakkında konuşmak, onları korumak ve başka çıkarlar için değiştirilmelerine izin vermemek bize bağlıdır. Geçiş dönemi geçmişte kaldı ve değer sistemimizi geri kazanmanın zamanı geldi.
“Ve bir şey daha- gerçek vatansever tarihine sahiplenen ve onu geleceğe taşımak isteyen kişidir” diye sözlerini tamamladı Martina Stefanova.
Çeviri: Ergül Bayraktar
Foto: "KvARTal" festivali, BTA, BGNES
Bulgaristan Bilimler Akademisi(BAN) Ulusal Doğa Bilim Müzesi’nden paleontologlar, günümüz Trın şehri bölgesinde 80 milyon yıl önce hayvanlar dünyasının nasıl göründüğü sorusuna yanıt arıyor. Trın yakınlarında bu yıl yedincisi düzenlenen..
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.
Ulusal Tarih Müzesi’nin, merkez lobisinde Çar III. Boris’in doğumunun 130. yıldönümüne adanan “Çar III. Boris Şahsiyet ve Devlet Adamı” başlıklı sergi açılac ak. Sergide, Çar Boris’in yaşam yolunu gözler önüne seren, Bulgaristan tarihi için..