7
Sofya’da Bulgaristan Bilimler Akademisi BAN nezdindeki Ulusal Etnografya Müzesi’nde “Asimilasyon ve Müslüman Kadınların Direnişi” adlı seyyar bir sergi düzenlendi.
Çok sayıda fotoğraf ve arşiv belgesinin, yayınlanmış olan anıların ve sözlü paylaşımın yer aldığı sergi ile komünist rejim tarafından Bulgaristan’daki Müslüman topluluklarına yönelik baskı ve asimilasyon politikalarına ışık tutulması amaçlanıyor.
Bu bağlamda 17 tablo şeklinde tertip edilenserginin konusu, Müslüman adları ve giyim tarzının ve erkek çocuklarının sünnet ettirilmesi gibi Müslüman adetlerinin yasaklanması ve kadınların bu politikalara karşı çıkmak, kimliğini, toplu belleği ve bireysel haysiyetini korumak için başvurdukları yollar olmaktadır. Bazı tablolarda davranışları ile kayda değer cüret örneği veren kadınların, Kornitsa, Ribnovo ve Barutin köylerinden olan ve takip edilerek hapse atılan kadınların, Zeynep Zafer ve Emine Kungöva gibi kadınların fotoğrafları yer alır.

Serginin kuratörü dr. Milena Angelova, radyomuza konuşurken şunları belirtti:
“Çoğu insan için sözüm ona “Soya Dönüş Süreci”, 80’li yıllarla, 1984 yılının sonu ile 1989 yılı arasındaki dönemle ilgili. Çok az kişi Pirin tarafında, Rodoplar bölgesinde Pomaklar topluluğunun yaşadıklarını bilir, çünkü 60’lı yılların ortasında bir süre ve 70’li yılların başında orada uygulanan şiddetten ülkede bulunan kimsenin haberi olmamıştır”.
Bu topluluğun, XX. yüzyılda dönem dönem baskılara tabi tutulduğunu belirten dr. Angelova, sırf isimlerin değişitirilmesi ile alakalı olmayan bu süreçlerin içinde kimlik silinme girişimini ve kültür bakımından farklı bir topluluk olduklarının dile getirilmesinin reddinin de yer aldığının altını çizdi.

Sözlerine göre o dönemde rejimin icraatlarında bu Müslüman topluluklarının Türkiye ile ilişkili oldukları korkusu ve bu durumun güvenlik tehlikesi oluşturduğu düşüncesi belirleyici olmuş ve Devlet Güvenlik Dairesi DS’nin tepkisine yol açmıştır.
Uygulanan politikaların ne denli çok katmanlı olduğuna dair Müslüman kadınlara olan tutum manidardır. “Kılık değiştirmeyen” ve dolayısıyla modern olmayıp rejim için utanç verici olan Müslüman kadınlar, zorla kıyafet tebdili ve giydiklerin giysilerin kesilerek imha edilmesi gibi muamelelere tabi tutuldu.

Müslüman kadınların seslerinin duyulması adına aile arşivlerinde korunan fotoğrafların dışında çok sayıda özel anı ve hikaye de sergiye dahil edildi.
Dr. Milena Angelova’nın konu ile ilgili makalesinde belirtildiği gibi Türk, Pomak veya Roman olsun kadın Müslümanlar, Bulgar toplumunda en sessiz olan gruptur, çünkü onlar bir yandan kadın oldukları için, diğer yandan ise Müslüman oldukları için marjinalleşmiştir.
Makalede ayrıca Bulgaristan’da kominist rejimi döneminde oluşturulan basma kalıp düşüncelerin, tutum ve politikaların merkezine sık sık konulan Müslüman kadınlar hakkında uzun vadeli, aktif ve özellikler onlar için geliştirilen eylemlerin uygulanmış olduğu ifade edilmektedir. Bu politikalarında iktidar kız ve kadınları asimilasyon hedefi ve siyasi amaçları açısından temel engel olarak görmüştür.
“Balkanistik Forum” Derneği tarafından “Kominist Rejimi Döneminde Müslüman Kadınlara Yönelik Siyasi Baskılar” Projesi kamsamında düzenlenen serginin kuratörü dr. Milena Angelova’nın BNR “Hristo Botev” Programı muhabiri Svetlana Valkova’ya konuşurken birkaç ana başlık altında toplanan 17 tabloda yer alan devlet arşivi belgeleri gösterilerek isimleri değiştirilen, baş örtüleri zorla çıkartılan, kılık değiştirmeye mecbur edilen, yerlerinden edilen kadınların ve örneğin sünnet yaptırdıkları gerekçesi ile orta derecede bedeni hasar suçundan yargılanıp Sliven hapishanesinde ikişer üçer yıl hapis yatmış olan onlarca, hatta yüzlerce kadın olmak üzere, bir veya başka şekilde baskıya maruz kalmış olan kadınların özel hikayelerinin gözler önüne serildiğini belirtti.

Baskı politikaları ve zorla asimilasyona tabi tutulmuş olan insan gruplarının yaşadıklarının tarih ders kitaplarında anlatılmadığını söyleyen Miglena Angelova şöyle devam etti:
“Bu yüzden Ulusal Etnoghrafya Müzesi tarafından organize edilen ve evsahipliği yapılan bu sergiyi açmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz, çünkü böylelikle bu hikayeler, resmi hafızanın bir parçası haline getiriyor. Uygulanan şiddetle ilgili anıların ve uzun zaman dile getirilmeyenlerin ortaya çıkarılması yolu ile adaletsizlik duygusunun biraz olsun dindirilmesini istiyoruz, çünkü sonuçta tarihin adil olması, çalışmalarımız açısından ahlakın önemli bir gereğidir. olmaktadır.”
Bulgaristan’da Müslüman topluluklarına yönelik asimilasyon politikası ne zaman başladı sorusu üzerine dr. Milena Angelova şu cevabı verdi:
“Birkaç dalga söz konusu. Bu topluluklara yönelik uygulanan politikalar konusunda yapılmış olan birçok araştırma var artık. Bu bağlamda neyin şiddet politikası olarak görüldüğü önemlidir. Bazen yumuşak olan baskı dalgaları bazen toplum kırım derecesine varacak kadar son derece sert olmuştur. Örneğin 80’li yıllarda Türk topluluğuna uygulanan ve soya dönüşle hiçbir alakası bulunmadığı halde alay edercesine“Soya Dönüş Süreci” adı verilen son şiddet dalgası. Kovulmaya da yine arsızca“büyük gezi” adı verildi.”
Farklı dönemlerde farklı topluluklara karşı uygulanan süreçlerin söz konusu olduğunu belirten dr. Angelova, komünizm döneminde Sovyet modeli çok önemli olduğu için Sovyet örneğinde olduğu gibi “kültür devrimi” adı verilen süreçler gelişirken aslında zorla kıyafet değiştirme ve baskı altında iktidara sadık olacak seçikin tabakanın oluşturulması hedeflerinin güdüldüğünü belirtti.

“İlk büyük zorla asimilasyon dalgası 60’lı yıllarda yaşandı. Zorla isim değiştirme girişimi, Ribnovo köyündeki isyanla ve bu politikalara ara verilmesi ile sonuçlandı. 70’li yılların başında tekrar başlatılan ve 74 yılına kadar devam eden isim değiştirme sürecinde ise sergimizdeki tablolardan da görülebileceği gibi 73 yılında en büyük direniş yaşandı. Gotse Delçev’e yakın Kornitsa halkı köy meydanına çıkarak askeri milislerin ve gönüllü birliklerinin gelip adlarını değiştirmeye başlamalarını bekledi. Birbirinin yanında yer alan Kornitsa, Breznitsa ve Lıjnitsa köylerinin halkı, yaklaşık 3 ay boyunca Kornitsa’da dirayetli durmayı başardı. Fakat Pomaklar topluluğu söz konusu olduğunda gerek kitlesel iletişim araçlarında, gerekse de propagandada tek kelime bile edilmiyor. Olup bitenlerden hısım ve akraba ağları dışında kimsenin haberi olmamıştır”.
Sergi konusunun neden kadınların direnişi olduğunu anlatan dr. Miglena Angelova, şöyle konuştu:

“Fotoğraflara veya Devlet Güvenlik Dairesi DS raporlarına bakacak olursanız, erkekleri gözaltına alınıp yerlerinden edilmekten korumak için ve bayan oldukları için aynı muamelenin kendilerine yönelik uygulanmacağı inancı ile hareket eden kadınların ortaya döküldüklerini görürsünüz. Ayrıca başı örtülü ve şalvarlı kadın, kominist modernizasyon açısından temsili bir figür değildir. Aslına bu mücadele en uzun ve sonuç itibari ile en başarısız olanıdır.”
Serginin odağında Gotse Delçev bölgesindeki kadınların yer aldığını belirten dr. Angelova, sergilenen bazı fotoğrafların Devlet Arşivi’nden alındığını, afişteki resmin ünlü fotoğrafçı Petra Atanasova’ya ait olduğunu, resimlerin büyük bir bölümünün ise özel arşivlerden temin edildiğini anlattı.
Artık yaşlı olan ve giysilerinin parçalanarak çıkarılması ve dayak atılması gibi onur kırıcı ve travmatik yaşantılarını paylaşmaya cesaret edenkadınlar veya aynı aileden olan daha genç kadınlar bu olaylara tanıklık eden resimleri de paylaştı.
Sergide Barutin, Ribnovo ve Kornitsa olmak üzere ayrı ayrı yerleşim biriminin hikayeleri dışında birkaç özel hikayenin de gözler önüne serildiğini belirten dr. Angelova, şöyle konuştu:

“Derneğimizin üyesi olan Zeynep Zafer, bu toplulukta itibar edilen bir kişidir. Adından dolayı hapis yatmış olan ve uygulanan şiddet hakkında hafıza ve meşru hatırlama hakkını savunmuş olan ve savunmaya devam eden bir kadın olan Zeynep Hanıma kadınlar en çok güveniyor ve anlatıyorlar, ortak kader ve ortak mücadele duygusundan dolayı içlerini döküyorlar. Bu güven çok önemli, çünkü bu türden bir hikayenin bunca çok kişinin gözleri önüne serilmesini kabullenecek olan insanların sayısı büyük değil” diyen dr. Angelova, sergiyi aslında tam da bu yüzden seyyar olarak düzenlediklerini öne sürdü:
“Sadece Sofya’da değil, Yakoruda ve Ribnovo’da, Barutin ve Kornitsa’da gösterilmesini ve yaşananları anlatmaktan korkmamak gerektiğinin, hatta bunun bir nevi terapi olabileceğinin anlaşılmasını istedik. ”
90’lı yıllarda partinin eliti veya yerel elitin mensubu olan kişilerin çıkardıkları anı kitaplarında anlatılanların aynı olayların mağduru durumunda olan kadın, erkek ve çocuklar için böyle olmadığını ve eksik olan diğer bakış açısını da getirmek istediklerini belirten Milena Angelova, yakın geçmişte yaşananların nasıl okunduğının sırf üst düzey politika ve hükümet kararları ile ilgili bir mevzu olmadığını, sıradan ve bazen görünmez olan insanların hikayelerinin de büyük tabloda aynı derecede önemli olabileceğini söyledi.
Kaynak: BNR Hristo Botev Programı
Röportaj: Svetlana Valkova
Çeviri: Tanya Blagova
Foto: Ulusal Etnografya Müzesi, Diana İvanova, arşivBulgaristan yaz boyunca tarım alanlarda ve ormanlarda çıkan büyük sayıda yangınlarla mücadele içindeydi. Aynı zamanda yarım milyondan fazla kişi susuz kaldı ya da katı su kesintisi nedeniyle mağduriyet yaşadı. Gündemde yer alan sorunlarla meşgul olan..
Öğretim-eğitim yılının başlaması ile okul çağında olan çocukların omuzlarına büyük yük bindi desek yeri vardır. Ağır okul çantaları sorunu her ne kadar uzun yıllar gündeme getirilse de değişen bir şey yok. Neredeyse on kiloyu bulan çantaların..
Son yıllarda Bulgaristan’da gittikçe çok insan, şehirleri terkederek köylere yerleşiyorlar . Genç aileler ve yabancılar arasında izlenen bu eğilim, şehir ortamının gürültüsünden kaçış olmaktan öte, daha sakin, doğa ile uyumlu ve anlamlı hayattan..